Gül Baba Türbesi Mirasını Koruma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Adnan Polat; Macaristan’da NÖF Ulusal Mirası Koruma ve Geliştirme Kâr Amacı Gütmeyen Ltd.
Gül Baba Türbesi Mirasını Koruma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Adnan Polat; Macaristan’da NÖF Ulusal Mirası Koruma ve Geliştirme Kâr Amacı Gütmeyen Ltd. Şti. tarafından hayata geçirilen “Pécs Şehrindeki Yakovalı Hasan Paşa Camii’nin Turistik Amaçlı Geliştirilmesi” başlıklı projenin yeni sergisinin açılışını yaptı. 4 Nisan’da yapılan sergi açılışında Polat’a; Başbakanlık Mimarlık, İnşaat ve Kültürel Mirasın Korunmasından Sorumlu Müsteşar Zsolt Füleky ve NÖF Ulusal Mirası Koruma ve Geliştirme Kâr Amacı Gütmeyen Ltd. Şti. Genel Müdürü Tamás Glázer eşlik etti.
Sergi; 1526 ve 1543 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetinde olan ve 1686 yılında Osmanlı hakimiyetinden çıkan Pecs şehri ve Türk – Macar Kültürel ilişkileri açısından önemli eserlere ev sahipli yapan 3 salondan oluşuyor. Ziyaretçileri girişte, Türk Seyyah Evliya Çelebi’nin 1663 yazında Pecs’e gerçekleştirdiği ziyaretin anısına bir İslam bahçesi ve bir diyorama karşılıyor. Bu mekânda; Pécs şehrindeki, dönemin dervişlerini anlatan kısa bir film, diyoramada ise onlara ait kıyafetler ve müzik aletleri sergileniyor.
İkinci tematik ünite, Türk-Macar kültürel ilişkilerini ele alıyor. Türk-Macar müzik işbirliği, İznik seramiklerinin Pécs’teki Zsolnay porselenlerine etkisi, Macar kahve kültürünün Türk kökenleri, Macar nakışı ve Ormánság bölgesindeki Kalvinist kiliselerinin tavan süsleri üzerindeki Türk motifleriyle kültürel ilişkilerin çeşitliliğini ve zenginliğini gösteriliyor.
Ayrıca Kossuth, Liszt, Macar Mirası ve Prima Ödülleri ile Macaristan Cumhuriyeti Altın Liyakat Ödülü’ne layık görülen müzisyen ve restoratör Tamás Kobzos Kis’i de anan sergide; “Duyular Salonu” tüm duyulara hitap ederek ziyaretçilere görerek, işiterek, tadarak ve dokunarak 16-17. yüzyıl Osmanlı dönemi yaşamıyla temas deneyimi sunuyor.
Caminin girişine doğru ilerlerken, koridorun sol tarafında yer alan bir zaman çizelgesi, Pécs şehrinin 16-17. yüzyıllardaki tarihinin önemli olaylarını gösteriyor. Ayrıca dokunmatik ekran ve diğer görsel materyaller aracılığıyla bilgi sağlayan sergide; şehrin Osmanlı anıtları harita üzerinde sunulurken, çağdaş tasvirler bir monitörden takip edilebiliyor ve aynı zamanda müze pedagojik görevleri de burada yerine getiriliyor.
Geliştirilme Projesinin Tanıtımı
Yakovalı Hasan Paşa Camii, Macaristan’da sadece Pécs şehrine yerleşen semazen Mevlevî dervişlerinin merkeziydi. Caminin sofasında yenilenen sergi, NÖF Ulusal Mirası Koruma ve Geliştirme Kâr Amacı Gütmeyen Ltd. Şti., Gül Baba Türbesi Mirasını Koruma Vakfı ile Dışişleri ve Dış Ticaret Bakanlığı işbirliğinde gerçekleştirildi.
Daimi sergi, UNESCO Dünya Miras listesinde yer alan Mevlevî derviş kültürünü, Osmanlı hakimiyeti altındaki Pécs şehrinin Türk mimari anıtlarını ve eski “Gizemli Şark”ın günümüzün uygulamalı sanat, müzik ve kültürüne etkisini sunmaktadır.
Yakovalı Hasan Paşa Camii’nin Tarihçesi
Macaristan’ın güneyinde yer alan Pecs şehri 1526’dan itibaren Osmanlı hakimiyeti altında olan ve 1543 yılındaki seferin ardından Osmanlıların yerleştiği bir bölgedir. Şehir, Buda’nın Macarlar tarafından yeniden geri alındığı 1686 yılında Osmanlı hakimiyetinden çıkmıştır. Bu yüzden günümüzde Pécs şehri Osmanlı Dönemi’ne ait anıtlar açısından en zengin Macar şehridir.
Osmanlılar, hakimiyetleri altındaki topraklarda askeri koruma sağlamanın yanı sıra, mektepler, hamamlar, çeşmeler, tekkeler, mescitler ve camiler inşa ederek Müslümanların günlük yaşamının çerçevesini de oluşturmuşlardır.
Yakovalı Hasan Paşa Vakfı, Szigeti Kapısı önünde, şehir surlarının dışında Pécs şehrinde bir külliye oluşturmuştur. Külliye, cami ve Mevlevî Tekkesi’nin yanı sıra bir medrese ve yolcularla yoksullara yemek dağıtılan bir imarethaneden oluşuyordu. Vakfın bünyesinde bir bahçe ve bir kabristan da yer alıyordu. Bu külliye, şehrin batı kesiminde yer alan Sziget varoşunun Müslüman merkezini oluşturuyordu. Külliye kapsamında inşa edilen yapıların çoğu artık neredeyse herhangi bir iz bırakmadan ortadan kaybolmuş olsa da cami, birçok savaştan etkilenmeden ayakta kaldı ve daha sonra Baranya İli Hastanesi’nin şapeli olarak işlev gördü.
Harap olmuş sofasına rağmen, Osmanlı hakimiyeti döneminden revakı ve minaresi ile birlikte günümüze kadar ulaşan Macaristan’daki tek camidir. Bazı iç duvar yüzeylerindeki süslemelerin tarihe meydan okurcasına sağlam kalması, İstanbul’dan bile 18. yüzyıl araştırmacılarını kendisine çekmiştir.
Taş ve kısmen tuğladan inşa edilen, temel planı kare olan, kubbesi sekiz köşeli bir kaideye oturan cami, dönemin Osmanlı mimarisinin karakteristik bir yapısıdır. Minaresi kuzeybatı köşesinde yapıya ilave edilmiştir. Cephelerinin birinci katında, eşek sırtı biçimindeki kemerleri aynalı, taş çerçeveli pencereler yer almaktadır; zemin katta, bir zamanlar alçı çerçeveli olan, günümüzde ise betondan yapılmış pencerelerin dışında, demir parmaklıklar da yer almaktadır.
Son araştırmalara göre kuzeybatı tarafında kiremit çatılı bir sofa yer almaktaydı; bu görüş, hiçbir sütun kalıntısının bulunmadığı gerçeğiyle doğrulanmaktadır.
Minare kuzeybatı köşesinde cami girişinin sağında basamaklı bir kaide üzerinde durmaktadır. On iki köşeli minare gövdesi, 19. yüzyıldan kalma bir minare başlığı ve demir (aslen taş) korkuluklu bir şerefe ile bölünmüştür. Camiden şerefeye çıkılan sarmal merdivenin girişi, eski koronun bulunduğu yerden açılır ve çıkışı güneydoğu yönündeki Mekke tarafına doğrudur. Camiye giriş, günümüzde koridor olan sofadan açılır.
Kapısının oymalı taş çerçevesi ve mukarnas süslemesi Macar anıtlar arasında benzersizdir.
Anıtın restorasyonu ve Türk anıtına ait detayların kazısı, eski hastane şapelinin kamulaştırılmasının ardından, caminin günümüzdeki hâlini aldığı 1955 ve 1961 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Türk Devleti, anıtın açılışını 17. yüzyıla ait iç dekorasyon ile desteklemiştir.
Cami’nin Diğer Özellikleri
Girişin karşısındaki güneydoğu tarafına dönük mihrâb hücresi, Mekke yönünü belirten kıbleyi işaret etmektedir. Kıble eksenini gösteren mihrâbın alt kısmı onikigen planlı olup niş ise yedi kenardan oluşmaktadır. Mihrâb, eski çerçevesi kısmen yenilenmiş olan zengin ve kısmen takviyeli mukarnas kemerle süslenmiştir. Mihrâbın ortasında; bilinmeyen, muhtemelen seçkin bir şahsiyetin el yazısının boyanmış bir kalıntısı vardır. Mihrâbın her iki tarafı şamdanlarla süslenmiştir. Mihrâbın sağ tarafında ise 16. yüzyıldan kalma asıl minberin yerinde, zengin oymalı ahşap bir minber durmaktadır. Mihrâbın sol tarafında, zemini halılarla kaplı bir rahle yer almaktadır. Girişin iki yanında, kadınlara tahsis edilmiş kadınlar mahfili yer almaktadır. Duvarlardaki boyalı geometrik ve kıvrımlı motiflerin yanı sıra, çerçeveli kartuşlarda asıl boyalı Kur'an ayetleri yer almaktadır. Duvardaki, siyah üzerine yaldızlı ve beyaz çini levhalarda Allah, Hz. Muhammed, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in isimleri okunmaktadır.
Osmanlı döneminde caminin etrafında, mezar taşlarının 18. yüzyılın başlarında Cizvitlerin yakınlardaki inşaatlarına taşındığı bir kabristan da bulunmaktaydı. Avluyu çevreleyen yamaçta müzeye ait eski Türk mezar taşları ve parçaları görülebilmektedir.
Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı